Bilmem ki sizde benim gibi küçüklüğünüzde okudunuz mu bu
masalları? En sevdiklerim arasında gelirdi Lafontene masalları. Şiir gibi
yazılması,kısa kısa olması en çokta hayvanları konuşturması, hayata dair
verdiği pratik bilgileri çok hoşuma giderdi.
Şimdilerde pek görmez oldum Lafontane masallarını.
Derleyip topladım, sadece küçükler masal okumasın, büyükler de
masal okusun. Büyükler masalı sevsinler ki küçüklere sevdirsinler. Her yerde çocuklara masal anlatsınlar.
Tamam masalın sonunda gökten üç elma düşmüyor ama anlayana
çok şeyler söylüyor Lafontane…
Peki neler öğretiyormuş Lafontane masallarında. Kısacık onları
da yazılım.
La Fontaine
masalları Fransız edebiyatının en önemli klasiklerinden biridir. Bu masallarda,
tecrübeler ve pratik bilgiler eğlendirici sıkmayan bir dille anlatılmıştır.
La fontaine masallarında özellikle Kelile ve
Dimne ve ezop masallarından örnekler bulunmaktadır.
Bu masallar,
toplumdaki olumsuz ve kötü şeyleri yansıtan bir araç olarak görülmüştür. Bu
nedenle La Fontaine masalları soyut ve gerçek dışı değildir.
La Fontaine masalları
hayvan karakterleri aracılığıyla bilgi ve öğüt veren masallardır.
La Fontaine
masallarında teşhis (kişileştirme), intak (konuşturma) sanatı kullanılmıştır.
La Fontaine masalları sade ve açık bir dille
yazılmıştır.
La Fontaine masallarında
yer alan konular şark klasiklerinden alıntıdır.
Masallar genellikle herkesin anlayabileceği
bir dilde yazılmıştır.
La Fontaine masallarının canlı, hızlı, ince,
akıcı ve nükteli bir dili vardır.
La Fontaine
masallarında aslan, kurt, tilki, eşek ve horoz gibi hayvanlardan sıkça
bahsedilir.
La Fontaine masalları kötüyü gösterip ve iyiye
yönlendirir.
Bir değirmenciyle oğlu
varmış.
Adam çok yaşlı, oğlu daha çocuk.
Çocuk dersem, on beş on altı yaşlarında.
Baba oğul pazara gidiyorlarmış eşşeklerini satıp bir yenisini almaya. Eşşek dinç görünsün, para
etsin diye Bağlayıp ayaklarından bir direğe Baba oğul sırtlarına almıslar eseği. ilk gören basmıs
kahkahayı:
— Bunlar, demis, eşşek sakası yapıyorlar, Ama eşeğin eşeği olmuş kendileri. Değirmenci
bakmıs, adamın hakkı var: Çözmüş, indirmiş eşeği yere.
Eşşek anırıp belli etmisse de taşınmaktan çok hoslandığını, Aldırış etmemis ihtiyar. Bindirmiş
oğlunu eşeğe, Deh! diye vurmuş sırtına sopasını. Üç köylüye rastlamıslar yolda, En yaslısı
bağırmıs delinkanlıya:
— Yuf be! Utanmak yok mu sende? Ak sakallı baban yaya,
Sen eseğin sırtında, keyfinde. Onu bindirip sana yürümek düser. Adamlar haklı, deyip
değirmenci, indirmis oğlunu kendi binmis eseğe. Üç genç kıza rastlamıslar bu sefer;
— Koca moruk! demis bir tanesi; Yazık değil mi zavallı delikanlıya? Sersem, papa mı sanıyor
kendini? Koca öküz eşşekte, çocuk yaya!
— Kız, . git isine, demis değirmenci; Öküzlük ne gezer bu yasta, bende? Ama bakmıs içerleyen
içerleyene, Almıs delikanlıyı terkisine.
Biraz sonra baska yolcular, ikisini birden alaya almıslar:
— Yuf! demisler; insaf yok mu sizde? Zavallı eşşek ölecek neredeyse!
Emektar bir hayvana yapılır mı bu? Postunu mu satacaksınız pazarda? Anlamıs sonunda
değirmenciyle oğlu: Herkesin dediğini yapmak bosuna. Ama, haydi demisler; inat etmeyelim;
Bir de bunlarınkini deneyelim. İnmis eşşekten, baslamıslar yürümeye. Bir baskası baslamıs alay
etmeye:
— Hoppala, demis; bu da yeni moda: Eşşek önde bos, değirmenci arkada. Anlamadık: Kim
Eşşek, kim sahibi? Alın sırtınızda tasıyın bari!
Bir türkü vardır Üç Eşşek diye, Tam . size göre.
— Doğru, demis değirmenci; ben bir eseğim; Eşşek olmasam uyar mıydım sizlere?
Ama bundan sonra ne derseniz deyin beni ister beğenin, ister beğenmeyin; Canım nasıl isterse
öyle yaparım. Öyle yapmış, sonunda herkes de beğenmiş.
Adam çok yaşlı, oğlu daha çocuk.
Çocuk dersem, on beş on altı yaşlarında.
Baba oğul pazara gidiyorlarmış eşşeklerini satıp bir yenisini almaya. Eşşek dinç görünsün, para
etsin diye Bağlayıp ayaklarından bir direğe Baba oğul sırtlarına almıslar eseği. ilk gören basmıs
kahkahayı:
— Bunlar, demis, eşşek sakası yapıyorlar, Ama eşeğin eşeği olmuş kendileri. Değirmenci
bakmıs, adamın hakkı var: Çözmüş, indirmiş eşeği yere.
Eşşek anırıp belli etmisse de taşınmaktan çok hoslandığını, Aldırış etmemis ihtiyar. Bindirmiş
oğlunu eşeğe, Deh! diye vurmuş sırtına sopasını. Üç köylüye rastlamıslar yolda, En yaslısı
bağırmıs delinkanlıya:
— Yuf be! Utanmak yok mu sende? Ak sakallı baban yaya,
Sen eseğin sırtında, keyfinde. Onu bindirip sana yürümek düser. Adamlar haklı, deyip
değirmenci, indirmis oğlunu kendi binmis eseğe. Üç genç kıza rastlamıslar bu sefer;
— Koca moruk! demis bir tanesi; Yazık değil mi zavallı delikanlıya? Sersem, papa mı sanıyor
kendini? Koca öküz eşşekte, çocuk yaya!
— Kız, . git isine, demis değirmenci; Öküzlük ne gezer bu yasta, bende? Ama bakmıs içerleyen
içerleyene, Almıs delikanlıyı terkisine.
Biraz sonra baska yolcular, ikisini birden alaya almıslar:
— Yuf! demisler; insaf yok mu sizde? Zavallı eşşek ölecek neredeyse!
Emektar bir hayvana yapılır mı bu? Postunu mu satacaksınız pazarda? Anlamıs sonunda
değirmenciyle oğlu: Herkesin dediğini yapmak bosuna. Ama, haydi demisler; inat etmeyelim;
Bir de bunlarınkini deneyelim. İnmis eşşekten, baslamıslar yürümeye. Bir baskası baslamıs alay
etmeye:
— Hoppala, demis; bu da yeni moda: Eşşek önde bos, değirmenci arkada. Anlamadık: Kim
Eşşek, kim sahibi? Alın sırtınızda tasıyın bari!
Bir türkü vardır Üç Eşşek diye, Tam . size göre.
— Doğru, demis değirmenci; ben bir eseğim; Eşşek olmasam uyar mıydım sizlere?
Ama bundan sonra ne derseniz deyin beni ister beğenin, ister beğenmeyin; Canım nasıl isterse
öyle yaparım. Öyle yapmış, sonunda herkes de beğenmiş.
İNSAN VE İMGESİ
Kendinden başkasını sevmeyen biri,
Kendinden başkasını sevmeyen biri,
En
güzel insan sanıyormuş kendini.
Aynaları
bozuk olmakla suçluyormuş,
Bu
aldanış içinde pek de mutluymuş.
Talih
perisi bir hayli uğraşmış, Saplantısından kurtarmak için adamı; Boyuna
sürüyormuş gözleri önüne Bayanların sessiz danışmanlarını:
Evlerdeki, dükkânlardaki aynaları; Çapkınların
ceplerindeki,
Güzellerin
kemerlerindeki aynaları.
Ne yapsa beğenirsiniz bizim Narsis?
İn cin uğramaz yerlere gitmiş,
Aynalara
dayanamaz olduğu için.
Ama
gittiği ıssız yerde Pırıl pırıl bir kaynaktan çıkan derede Görmüş yine kendini,
küplere binmiş; Burda da çıktı karşıma, demiş,
Bu
aslı astarı yok görüntü.
Elinden gelen her çareye başvurmuş
Suya çevrilmesin diye gözü.
Ama
o kadar güzelmiş ki dere Bir türlü ayrılamıyormuş biçare.
Anlıyorsunuz
değil mi,
Nereye
getirmek istiyorum sözü?
Hepinize söylüyorum: Gerçeğe böylesine sırt
çevirme Hepimizin beslediği bir hastalıktır.
Ruhumuz,
bu kendine âşık adam, Aynalar, hep başkalarının sersemlikleri, Aynalar, bizim
kendi kusurlarımızı Olduğu gibi gösteren ressamlardır.
Dereye
gelince, bilmeyen var mı dereyi; İşte o hayatın ta kendisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder